mercredi 23 décembre 2009

LE MONDE ve STERN´de çıkan Türkiye analizi!


Le Monde ve Stern´de yayımlanan ilginç analiz:

Üçüncü Dünya Savaşı, Türkiye´den çıkabilir...

Türkiye, son ve büyük bir hesaplaşmaya doğru gidiyor.
Bu ülke korkulduğu gibi ırka ya da dine dayalı bir bölünme yaşamadı.
Daha korkunç ve daha temel bir bölünmeyle sakatlandı.
Cumhuriyet boyunca süren "kültürel bölünme" artık iyice keskinleşti.

Şimdi bir yanda, ayakkabılarını sokak kapısının önünde çıkaran, kadınlarının başını örttüğü, erkeklerinin sokağa pijamayla da çıkabildiği, erkek çocuklarının kahveye gittiği, kızlarının tam bir baskı altında yaşadığı, türküyle arabesk arası bir müzikten hoşlanan, belki de hiç kitap okumamış, hiç dansetmemiş, hiç karı koca birlikte lokantaya gitmemiş, hiç tiyatro seyretmemiş, evlerinde floresan lamba yakan, iyi eğitim alamamiş, dini inançları kuvvetli kalabalık bir kitle var.
Diğer yanda ise kız lisesiyle Robert Kolej yelpazesinde eğitim görmüş, bir düğün salonunda ya da kolej partisinde dansetmiş, sinemaya giden, çok fazla olmasa da kitap okumuş, müzik zevki pop şarkılarla klasik müzik arasında dolaşan, evi nispeten daha zevkli döşenmiş,
kızların flörtüne izin verilmese bile göz yumulan, Allah´a inanan ama ibadete pek aldırmayan, kadınlarının başını örtmediği, şarabın kalitesinden pek anlamasa da kadın erkek bir arada gidilen bir gezmede içki de içmiş, gazetelere bakan, magazin haberlerini izleyen, kendini birinci gruba kiyasla çok gelişmiş hisseden, entelektüel düzeyi çok yüksek olmasa da okumuş yazmış, Batı standartlarına yakın bir grup var.

Bu iki grubun yaşam tarzı birbirinden kopuk.

Onları, Batı´daki sınıflar arasında ortak bir zevk yaratan kilise müziği, dini resimler, İncil´in sinemalara bile yansımış hikayeleri gibi birleştirecek kültürel bir zemin yok.

Hayatları, zevkleri, inanışları birbirinden farklı. Hatta birbirine düşmanca.


Birinci grup Cumhuriyet boyunca horlanmış, aşağılanmış, itilip kakılmış.
Şimdi bu grup siyasal olarak örgütlendi. Kalabalıklar. Ve her seçimi kazanacak siyasi bir güçleri var artık.

İkinci grup ise azınlıkta. Ve artık bir daha seçim kazanma ihtimalleri yok.
Bu noktada da tarihi bir paradoks ortaya çıkıyor.

Daha Batılı olan "ikinci grup", Batı´nın siyasi değerlerini kabul ederse bir daha asla iktidari ele geçiremeyeceğini bildiği için Batı´ya ve Bati´nın demokratik değerlerine düşman oluyor.

Yaşam tarzı olarak Batı´ya düşman olan kesim ise iktidarı ancak Bati´nın kriterlerini kabul ederek ele geçirebileceğini bildiği için Batı´yla ilişkileri geliştirmek ve demokrasiyi kabullenmek istiyor.

Bu kültürel parçalanmada "ordu" önemli bir role sahip.

Eğer, birinci grubu desteklerse ve Batı´nın demokrasisi burada kabul görürse, ordu da iktidarını kaybedecek.

Aslında birinci grubun çocuklarından oluşan ordu, kendi iktidarını sürdürebilmek için, kendisine benzemeyen ikinci grupla işbirligi yapiyor. Bir anlamda kendi köklerine ihanet ediyor.

Bu iki grup siyasi iktidar için son kez çarpışmak üzere hareketlenmiş gözüküyorlar.

Birinci grup ekonomik olarak da güçlü artık, Anadolu´da üretim yapıyor, "Devletle" arası iyi olmadiği için malını dış dünyaya satıyor. Para kazanıyor. Siyasi örgütünu destekliyor.

İkinci grup parasal güç olarak da kuvvetli değil.

Dış dünyayla iş yapan, dışardan borçlanan büyük burjuvazi,Türkiye´nin ancak demokrasiyle normalleşebileceğine inanan entelektüel kesim, Devletin yapısının değişmesi ve dünyayla
bütünleşmesi gerektiğini düşünen bir grup bürokrat, birinci grubun destekçileri.

Yargı, ordu, bürokrasinin önemli bir kısmı ikinci grubun arkasında.

İkinci grup, siyasetle, demokrasiyle iktidarı elinde tutmasının mümkün olmadığını kavradığından şimdi siyaset ve demokrasi dışında bir çözümün peşinde.

Cumhurbaşkanı seçimi kavganın keskinliğini ve iki tarafin niyetlerini açıkça ortaya koydu.

Ordu destekli ikinci grup artık seçim de istemiyor.

Ve darbe söylentileri gittikce artıyor.

Cuntalardan söz ediliyor. Peki, darbe olursa ne olur?

Yasam tarzı Batı´ya daha yakın olan grup orduyla birlikte iktidara gelir ve Batı´nın desteğini kaybeder.

Avrupa buna kesinlikle karsı çıkar.

Amerika her zamanki pragmatizmiyle, Kuzey Irak ve Ortadoğu politikalarını desteklemesi karsılığında darbeyi kabullenebilir aslında. Ama Amerika´nın önünde de ciddi bir engel var. "Demokrasi getirecegim" diye Irak´ı isgal eden bir ülke, dünyaya ve kendi kamuoyuna Türkiye´deki "darbeyi" niye desteklediğini açıklayamaz. Ve Irak faciasından sonra ikinci bir "zorlamayı" gerçekleştirecek gücü yok. İstese de istemese de darbeye karşı çıkacak.

Silahını ve parasını Batı´dan alan bir ordu ve ülke, Batı´dan koptuğunda ne yapacak?

Sanırım uzun zamandır bunu düşünüyorlar ve korkarım bunun cevabını buldular.

Türkiye´de darbe olursa, tarihte bugüne kadar hiç gerçekleşmemiş yeni bir oluşumla karşılaşacak dünya.

Türkiye, olası bir darbeden sonra, Rusya ve İran´la ortaklık kurmak isteyecek.

Silahı, enerjiyi ve parayı bu iki ülkeden alacak.

Rusya´yla İran´ın elindeki doğal gaz, petrol ve nükleer güç, Türkiye´yi bir süreliğine de olsa ayakta tutmaya yeter.
Ama Rusya, Türkiye, İran bloku dunyanın bütün dengelerini değiştirir.
Ortadoğu´nun kontrolünü tümüyle ele geçirir.
Avrupa´yı küçük kıtasına hapseder.
Kafkaslar´ı, Afganistan´ı, Pakistan´ı kendi gücüne katar.
Müslüman dünyayla yakın bir ilişki kurar.
Petrol kaynaklarına egemen olur.
Çin´le işbirligi yapabilir.

Bu gelişme, Avrupa, Amerika ve biraz da Japonya´dan oluşan "Batı´nın
dünyadaki etkinliğini inanılmaz bir biçimde azaltır.
Yeni blok asker, enerji ve para açısından çok güçlenir.
Böylece, Türkiye´deki çatlama dünyada büyük bir çatlamaya yol açar.
Eğer Üçüncü Dünya Savaşı çıkacaksa, sanırım, bu çatlamadan çıkar.

"Asla böyle bir şey olmaz" diyebilirsiniz. .. Niye olmayacağı dair
elinizde çok kuvvetli veriler varsa, söyleyin.
Ama, ya olursa... Ki bu bana çok mümkün geliyor.
O zaman ne yapacaksınız?

Bugün Türkiye´de kamplaşan ve bölünen insanların da...
Türkiye´yi Avrupa dışına itmeye çalışan, eski bir imparatorluk olmanın bir yanıyla çok görkemli, bir yanıyla çok zayıf mirasına sahip olan bir ülkeye küstahca davranan, işbirligi yerine "başöğretmenlik" yapmaya kalkan Avrupa´nın da...
Türkiye politikasında "ikili" oynayıp, kurnazlık ettiğini sanan Amerika´nın da...
Bu senaryoyu bir düşünmesini isterim doğrusu.

Türkiye´de yaklaştığı görülen kanlı bir çatışmanın bütün dünyayı yakması sandığınız kadar uzak bir ihtimal değil.

Hiç unutmayın ki ilk dünya savaşı tek bir tabancanın patlamasıyla başlamıştı.

2 commentaires:

  1. Türkiye'deki iki gruptan hangisi İran'a daha yakın? Tabiki birincisi. O zaman, ikinci grubun yapacağı bir darbeden sonra, ikinci gruptan oluşan bir iktidar ile İran arasında bir ittifak olması bana çok uzak geldi. İdeolojileri taban tabana zıt.

    Türk-İran-Rus ittifakı bana çok düşük bir ihtimalmiş gibi geldi. Hele bu 3'lünün güçlenip, Avrasya'da bir blok yaratması daha da zor.

    Zaten darbeler ABD desteği olmadan yapılamaz. ABD'ye karşı bu ittifakı kuracak bir darbe kesinlikle başarısızlıkla sonuçlanır.

    Ben bu yazıda yazan "iki kampa ayrılma" hususunun darbe veya benzeri anti-demokratik bir şekilde çözülebileceğini sanmıyorum.

    Şu anda iktidarda olması sayesinde zenginleşen, çocuklarını üniversite düzeyine ve üstüne kadar okutabilen birinci grup yavaş yavaş kafalarını özgürleştirirse bu gerilim azalabilir belki. Kendi kendine bu iki grup birbirine yaklaşabilir, empati kurmaya başlayabilir. Bilinçlenme sayesinde hoşgörü artabilir. Bu fazla iyimser bir çıkarım olabilir. Çünkü, gitgide fakirleşip muhafazakarlaşan da büyük bir kısma sahip birinci grup. Çıkarım yapmak zor.

    RépondreSupprimer
  2. Ben yazarin goruslerine pek katilmiyorum. Her toplumda alt-duzey ve ust-duzey insanlar vardir. Alt duzey insanlarin dindar olduklarini neye dayanarak soyluyor? islam dininde gosteris olmadigi gibi, ibadeti gostermek de yoktur. O yuzden kisilerin ne olcude ibadet ettiklerini bilmeye imkan olmadigi gibi, bilinmesinin de bir anlami yoktur. Ancak, alt-duzey, yani kultur duzeyi dusuk insanlarin sayisinin arttigi soylenirse, ona katilmak mumkun...

    RépondreSupprimer